Yoğun
takip ve tedavi gerektiren bir rahatsızlık olan Behçet hastalığının
farkındalığını artırmak için Üniversitemiz Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi
Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Emin Özlü, bilgi ve deneyimlerini
paylaştı. Söyleşiye konuk olan Behçet hastalığı tanısıyla tedavi gören Kadriye
Polat Kıyğıl ise hastalık sürecinde yaşadığı deneyimleri katılımcılarla
paylaştı.
Behçet
hastalığının ilk kez bir Türk Dermatolog olan Prof. Dr. Hulusi Behçet tarafından
1937 yılında ağız, cinsel bölgede tekrarlayan yaralar ve gözde iltihap (üveit)
bulguları ile tanımlandığını ifade eden Doç. Dr. Özlü, sonraki yıllarda bu hastalığın birçok sistemi
ve organı etkileyebilen bir vaskülit (damar iltihabı) olduğunun anlaşıldığını
söyledi.
Behçet
hastalığının dünyada özellikle Akdeniz, Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkelerinde daha
sık görüldüğüne dikkat çeken Doç. Dr. Özlü,
“Ülkemizde sıklığı 100.000 erişkinde 20-421 arasında bildirilmiştir.
Hastalık hem erkek hem de kadınlarda görülmekte ve en sık 20-40 yaş arasındaki
bireyleri etkilemektedir.” dedi. Doç. Dr. Özlü,
Behçet hastalığının belirtilerini ise şu şekilde sıraladı:
“Ağız
ve cinsel bölgede tekrarlayan yaralar, sivilce benzeri deri döküntüleri, bacak
bölgesinde fındık-ceviz büyüklüğünde ağrılı, hassas pembe-kırmızı şişlikler,
damarlar boyunca hassas kırmızı sertlikler Behçet hastalığının sık görülen deri
bulgularıdır. Ayrıca hastalarda eklem, göz, sinir sistemi ve sindirim sistemi
tutulumuna bağlı bulgular da görülebilmektedir.”
“Özellikle Ağız
İçinde Sık Sık Aft Dediğimiz Yaralar Çıkan Kişiler, Mutlaka Uzmana Başvurmalı!”
Behçet
hastalığının nedeninin tam olarak bilinmediğinin altını çizen Doç. Dr.
Özlü, bu hastalığın kalıtsal veya
bulaşıcı olmadığını da sözlerine ekledi.
Behçet
hastalığının uzun süreli ve düzenli takip edilmesi gereken sistemik bir
hastalık olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Özlü, “Hastalığın tedavisinde birçok
yerel (gargara, krem vb.) ve sistemik ilaçlar kullanılabilmektedir. İlaç
seçiminde ve tedavi süresinde belirleyici olan tutulan organlar ve tutulumun
şiddetidir. Ağız yaraları çok sık görüldüğü için ağız sağlığı ve ağız
temizliğine dikkat etmek oldukça önemlidir. Özellikle ağız içinde sık sık aft
dediğimiz yaralar çıkan kişilerin Behçet hastalığı araştırılması açısından Deri
ve Zührevi Hastalıklar Uzmanları tarafından muayene edilmesi oldukça önemlidir.”
şeklinde konuştu.
Hastanın Gözünden:
Behçet Hastalığı
Rektörümüz
Prof. Dr. Nigar Demircan Çakar’ın teşvikleriyle Hastanemizin sosyal
platformlarında uzman görüşlerin yanı sıra belli periyotlarda hastalıktan
doğrudan etkilenen değişik hasta gruplarına yer vereceğimiz söyleşi serimizin
ilk konuğu Behçet Hastası Kadriye
Polat Kıyğıl oldu.
12
yıllık evli ve bir çocuk annesi Kadriye Polat Kıyğıl (33), 2016 yılının Mart
ayında tanıştığı Behçet Hastalığına ilişkin olarak “ Yaygın eklem ağrıları, baş
ağrısı, mide, bağırsak, sürekli bulantı, kusma sorunlarım vardı. Önce Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Polikliniği’ne
başvurdum. Orada fibromiyalji (Kas Romatizması) tanısı konuldu. Düzenli kontrollere geldim ama geçmedi. Artık
doktorlarım hangi ilacı verse geçmiyordu. Ağrılarım daha da şiddetleniyordu. 6
ay yatarak tedavi de oldum. Doktorum bir romatoloğa da görünmem tavsiyesinde
bulundu. Yapılan testler sonucu bana
Behçet Hastalığı tanısı konuldu. Böylece tedavi sürecim başladı ama vücudum
tedaviye hemen cevap vermedi.” dedi.
“Bu Hastalık Sürecinde
Çok Aşırı Derecede Depresyon Yaşadım”
Behçet
hastalığı tanısı konulduğunda yaşadığı hisseleri anlatan Kıyğıl, “Hastalığa
farkındalığım vardı ama yaşamakla birinden duymak çok farklı. Çevremde bu hastalığa sahip tanıdığım da
yoktu. Ancak araştırdığımda üç soy önce Behçet hastası bir kuzenimin olduğunu
öğrendim. Kabullenebilecek gibi değildi. Çünkü artık kronik hastalıklar
listesine giriyordu. Ömür boyu ilaç kullanmam gerektiği söylendi. Bu hastalık
sürecinde çok aşırı derecede depresyon yaşadım.
Psikolojik destek almama rağmen yanıt veremedim. İlaçlara alışma
sürecimden sonra bir şekilde kabullendim. Ancak ilaçların yan etkisine vücudum
alışamadı. Ağrılarım, isalim daha da şiddetlendi. Açıkçası çok yorucu bir
süreçti.” diye konuştu.
Çevresinin
hastalığın bulaşıcı olabileceğini düşünmemesi için elinde çıkan yaraları gizlemek
zorunda kaldığını belirten Kıyğıl,
“Yaraları göstermemek için dışarı çıkmadım. Eşimle olan ilişkimde
sorunlar yaşadım. Ancak eşim bana çok destek oldu. İnsanların bir ön yargısı
var bu hastalığa karşı. ‘Bulaşıcı mı’ diye soruyorlar. ‘Yaşında çok genç’
diyerek acımalar oluyor. İnsanların acıyarak bakması beni çok incitmişti.” ifadelerini
kullandı. Ayrıca Multi-disipliner Behçet Kliniğinde tedavi görmesi gerektiğini
dile getiren Kıyğıl, “Bu nedenle
Ankara’ya gidiyorum. Ancak özel gereksinime sahip çocuğum olduğundan
gidemediğim durumlar da olabiliyor. O durumlarda buradaki hastaneden destek
alıyorum. Örneğin mide bağırsak sorunları yaşadığımda gastroenteroloji
polikliniğine, nörolojik bir durumda nöroloji polikliniğine başvuruyorum.
Buradaki doktorlarım, anlıyor ve uygun tedavi yapıyorlar. Burada da bir Behçet kliniği açılması tek
temennim.” dedi.
“Bulaşsa Kızıma ve Eşime Bulaşır”
Yaşadığı
rahatsızlığın iş ve eğitim açısından sosyal yaşamını da olumsuz etkilediğini
belirten Kıyğıl, “Eğitim durumumu etkiledi. Dönem uzatmam gerekti. İnsanlar
acındırıyor düşüncesine kapılmaması için çok dile getirmek istemedim.
‘Yaralarım çıkıyor, yorgun hissediyorum’ diyemediğim için bir gün derste
bayıldım. Hocalarım da hastalığımın
ciddiyetini anladı. Pandemi de benim için korkutucu bir süreç oldu. Kronik bir
hastalık olduğu için üç buçuk ay Düzce merkezi bilmedim. Kızımla eğitimi ve
bakımı konusunda ilgilenemediğim dönemler oldu.
Ama eşim ve ailesi bu süreçte çok destek oldu. Hastalığımı hala bulaşıcı
olarak değerlendiriyorlar ve korkuyorlar. Bulaşsa kızıma ve eşime bulaşır.
Hastalığın sebebi de çok belli değil. Çocukluk döneminde bakteriye bağlı
gelişen rahatsızlıkların ya da stres faktörünün çok önemli olduğu
söyleniyor. Benim hayatım zaten çok
stresliydi. Annemi küçük yaşta kaybedince hayata erken atılmak zorunda kaldım.
Kardeşlerime annelik yapmak, üniversiteyi kazanıp, başörtü meselesinden
gidememek, erken yaşta anne olup, özel
bakım gereken bir çocuğa sahip olmak... Bunlar bu hastalığı davet etti.” şeklinde
konuştu.
“Dışlamasınlar, Bu
Süreçte Desteklesinler”
Behçet
hastalığının bulaşıcı olmadığını vurgulayan Kıyğıl, “Behçet sadece stres faktörlü romatizmal bir
rahatsızlıktır. Bulaşsaydı en yakın
temaslı olduğum eşim ve kızıma bulaşırdı.
Dışlamasınlar. Bizi bu süreçte desteklesinler. Yaşayan birinin topluma
verdiği mesaj her zaman daha etkindir.
Yaralarım çıktığında bir çorba bile içmekte zorlanıyorum. Bu nedenle
bizi anlamalarını istiyoruz.
Hastalığıyla, dış görünüşüyle, fikirleriyle ötekileştirmesinler. Bu
nedenle farkındalık kazandıracak her türlü çalışmaya varım.” diyerek sözlerini
tamamladı.

